4 Ekim 2014 Cumartesi

Bayram geldi, hoşgeldi!

Bayram geldi, memleketime döndüm!:) Ama tabi bu iyi mi, kötü mü tartışılır... Bir kere kendi şehrim 30 küsür derecelerde seyrederken, akşamları bile etek üzerine kısa kolluyla çok rahat deniz kenarında oturulabilirken buraya bir geldim; aman allahım, resmen kış! Şu an üzerimde üç, ayağımda iki kat var ve evin içinde ancak normal vücut ısımı koruyabiliyorum. Zaten hastalığım yeni yeni geçme aşamasına gelmişti, kesin yine yeni yeniden başlayacak:/ Neyse, hasta olacaksam evimde olmam daha iyi. Valla prensesler gibi bakılıyorum burada, zaten ailemin bana hitap şekli bile prenses:D Azıcık şımartılıyor muyum ne:) Dışarıda okurken eve dönmek hep güzel oluyor bu bakımdan:)
Eve dönmenin bir diğer güzel yanıysa sınırsız internete kavuşmaak! Hazır buradayken yine dizi depoluyorum kendime ama tabi depoladığım hızla bitirdiğim için sonuç sıfıra sıfır, elde var sıfır:D Aslında yurtta da sınırsız internetim var ama her katta sadece iki wireless olduğu için çoğu zaman internete bağlı bile kalamıyorum, bırak dizi indirecek hıza ulaşmayı... Gerçi evde de işler çok iyi durumda değil çünkü babam gerizekalı bir çocuk koruma paketine geçmiş; tüüüüüm video'ları açıyor, vk video'larını açmıyor! Dolayısıyla dailymotion indiriyorum ama vk kadar kolay değil indirmesi, bir de part part veriyor zaten 1 saatçik olan bölümleri, uğraş dur... Babama söyledim dizi indiremiyorum diye, indirme dedi, dizi indiremeyeceksem niye sınırsız internet var dedim, ders için dedi, ders için 1 gb bile yeter ki dedim, demez olaydım. Benim yüzümden annemler sınırsız internetlerinden olabilirler ama hadi hayırlısı:D
Bu arada mutlaka önceden belirtmişimdir ama kurban bayramı benim en sevmediğim bayram:/ Bir kere ben zaten öyle aman aman et seven biri değilim. Bırakın sakatatı, çoğu normal eti bile yemem. Benim yiyeceğim et sıfır yağ, sıfır sinir, sıfır damar olmalı; kısaca ben et yemiyorum bile denilebilir:D Çoğu meyve ve sebzeyi de yemediğim için benim nasıl hayatta kaldığım arkadaşlarımı derin merakta bırakan bir konu:D Neyse işte, bunlara ek olarak kurban eti taze olduğu için inanılmaz derecede kokuyor bana, tüm kurban bayramını o kokunun verdiği mide bulantısıyla geçirmek zorunda kalıyorum. Son 4-5 yıldır kesmek yerine bağış yapıyorduk ben rahatsız olduğum ve babam da taze eti çok sevmediği için ama bu sene nasıl olduysa danaya girmişiz, evde kilolarca et var:s Çok şükür ki hastayım da hiç koku alamıyorum:D Zaten pişirmeyeceğiz de onları. Çoğunu dağıtıyoruz, az bir kısmını da aylar sonra kullanılmak üzere buzluğa atacağız. Malum, taze et sevmiyoruz. Kurban bayramında yenilmek üzere kasaptan et aldık işte biz de:D Sevgilim çok garipsiyor bizi ama zannederim alışması lazım, ileride de kurban eti yiyebileceğimi sanmıyorum. Eti parçalayıp buzdolabı poşetlerine koyma işlemini bile gaz maskesiyle yapmak zorunda kalabilirim:D
Aa, bu arada hayallerimin erkeğini buldum!! Ve hayır, sevgilim değil:D Rich Man Poor Woman diye bir Japon dizisi var. Geçenlerde izledim bitirdim. Orada Hyuga Toru diye bir karakter var, işte o! Dikkatinizi çekerim oyuncuya değil karaktere aşığım:D Şimdiden uyarıyorum, birazdan sizi fazlasıyla Hyuga Toru resmine boğabilirim:D Hyuga Toru'ya aşık olmam üç aşamalı bir olaydır ve ben de bunu bu aşamalarla anlatmaya bayılıyorum:D Öncelikle dizinin en başında, adamı ilk gördüğümde "Yakışıklıymış" diye düşündüm (Ki bir Asyalıyı yakışıklı bulmamın ne kadar düşük bir olasılık olduğunu blogumu daha önce okumuş olanlar bilir:D ), varan bir. Bu arada belirtmek isterim ki şimdiye dek izlediğim tüm Japon dizilerinde Oguri Shun (Hyuga Toru'yu oynayan aktör) oynuyormuş ama ben ilk defa onun yakışıklı olduğunu düşündüm. Ya yaşlanınca daha bir hoş olmuş bu adam ya da ilk anda anlamışım zengin egoist manyağın teki olduğunu, ondan yakışıklı gelmiş:D Neyse efenim, sonra adam etrafındaki herkesi ezip dalga geçmeye, bu sırada da çok eğlenmeye başladı ve ben "Adam çok eğlenceli, karakter süpermiş" moduna geçtim, varan 2.







Varan 3 için ayrı bir paragraf açmayı uygun gördüm zira yukarıdakilerle hiçbiiiir ilgisi yok:D Tüm bunlara rağmen yine de öyle aman aman ilgilenmemiştim adamla kiiiiii; adam sabah kalkıp garajına gidene dek! İşte şu aşağıdaki manzarayı gördüğüm saniye "Hyuga Toru benim hayallerimin erkeği!!!!" oldum:D An itibariyle "Hyuga Toru neden gerçek bir insan değiiiiil" diye depresyondayım:D Yakışıklı, bilgisayar dehası, espritüel, duygusal, mükemmel bir zevki var ve en önemlisi BU garaja sahip! Sevgilime bundan bahsettiğimde böyle bir insanın gerçek hayatta olamayacağını, gerçekte böyle bir garajın sahibinin Ali Ağaoğlu olduğunu söyledi; ben de eğer bu garaja sahipse Ali Ağaoğlu'nun bile çekici gelmeye başladığını söyledim:D Şimdilerde sevgilim benim inanılmaz derecede paragöz olduğumu düşünüyor:D Ama tek değilim. Bu hikayeyi aynen bu şekilde anlattığım ve hikayenin sonunda tabi ki garajın resmini gösterdiğim bir erkek arkadaşımın ilk tepkisi "Eğer adam gay'se ilk ben yazıyorum" oldu:D Ki bu sırada yanında sevgilisi vardı ama kız oğlanın araba aşkına alışkın olduğu için duymazdan geldi bu lafı:D Sanırım bende de hafiften bir araba aşkı var, özellikle de klasik arabalara karşı ki bu mükemmel arabaları gerçekte bir arada görürsem heyecandan bayılabileceğimi düşünüyorum.
Bu konudan sevgilimi uyuz edecek kadar uzun süre bahsettiğime göre artık susabilirim:D Bunun dışında bu sene şimdilik 0 bayram harçlığı aldığımı, babam da ben de hasta olduğumuz için henüz babaannemin mezarına bile gidemediğimizi, şimdilik odamda (kardeşimin odasında) yalnız başıma takıldığımı söyleyebilirim. Bu arada kardeşimin odasında olmam da ayrı bir olay. Benim yatağımın full ortopedik olduğunu keşfeden kardeşim kendi odasını bırakıp benim odama yerleşmiş yokluğumda:D Ben de mecburen onun odasında kalıyorum şimdilik ama onun odası benimkinden daha büyük, wireless'e daha yakın ve batı güneşi aldığı için çok da şikayetçi değilim:D Ama mükemmel yatağımı özlemiyor değilim, itiraf edeyim:D
Bu arada harçlık olayında da her sene olduğu gibi bu sene de bir çifte standart yaşanıyor. Ben üniversitede okuduğum, yani aslında paraya daha çok ihtiyaç duyduğum halde bana harçlık vermeyen halam 12 yaşındaki kardeşime harçlık vermiş. Hadi artık buna alıştım tamam da, sonra kardeşim bana gelip "Sen öğrenci adamsın, ihtiyacın olur" diye parayı cebime sıkıştırmaya çalıştı, o çok ağrıma gidiyor:p:D
Kardeşimi gittikçe daha çok sevmeye başladığımı söylemiş miydim? Gittikçe büyüyor, çocukluğun verdiği kıskançlıklarından kurtuluyor. Bu yüzden biz de gittikçe daha yakın, iki arkadaş gibi oluyoruz onunla. Hatta burada değilken 1)geçen sene birlikte yaşadığım kuzenimin 11 aylık oğlunu (görmeniz lazım, dünya tatlısı bir şey) 2)kardeşimi özlüyorum. Diğerleri sonra...
Yeğenimden bahsetmişken söylemeden geçemeyeceğim, İstanbul'da yaşayan kuzenim bayrama gelirken köpeğini de getirmiş; orta boylarda, kumral, çok hareketli ve arkadaş canlısı bir şey. Yeğenimle köpeği yakınlaştırmaya çalıştık ama köpek ilk denememizde yanağını yaladığı, ikinci denememizde de patilerini yeğenimin omuzlarına koyacak şekilde üstüne atladığı için yavrum çok korkuyor köpekten:D Bu denemelerden sonra ne zaman köpek yanına yaklaşsa bizden öğrendiği gibi işaret parmağını sallayıp "Ayıııııy" (=hayır) yapıyor:D Sayemizde çocuğun artık köpek fobisi var:D
Şimdilik benden bu kadar sanırım. Umarım hepinizin bayramı güzel geçiyordur:)