28 Eylül 2014 Pazar

Hastayım, yatıyorum, dizi izliyorum...

İki gündür berbat bir gribin pençesinde kıvranıyorum:( Yurtta tek kişilik odada kaldığım için hastalandığımda bana bakacak kimsem yok, odada ordan oraya sürünüyorum. Bu arada da bolca "Ben annemi istiyoruuuuum" geçiyor.
Evde olsaydım ne güzel, salona veya oturma odasına, televizyonun karşısındaki baş köşeye yatağım kurulur (peluş oyuncaklarımla birlikte tam tekmil oraya taşınıyorum her hastalıkta); ilaçlarım, saat başı ya çorbam ya bitki çayım elime verilir; tüm günü elimi bile kıpırdatmadan mızmızlanarak geçirebilirdim. Ahh, evim evim güzel evim... Yurtta hasta olmak çok zor, çoook.
Hastalıktan dolayı full yatakta olduğum için kucağımda bilgisayarım, bu iki günde bir dizi bitirdim. Lie to Me...
Dizimiz iyi güzel hoş da birazdan geleceğim çooook büyük bir eksisi var. Önce artılarını konuşalım ama:) Bir kere dizi çiftimizi daha altıncı bölümden bir araya getirip (bir araya gelmediler ama kazara veya kızgın oldukları için değil, gerçekten bir şeyler hissettikleri için öpüştüler, yetmez mi?:) ) bizi ha oldular ha olacaklar şeklinde sürünmekten kurtarmıştır. Tabi bu kadar erken bir araya gelince sonraki 10 bölümde olabilecek her türlü engelle karşılaştılar, o da bir eksi aslında.
Ne kızın ailesi, ne oğlanın ailesi full kötü değildi, insanı delirten entrikalar pek yoktu dizide. Ne oluyorsa doğrudan oluyordu hep. Kız da oğlan da dürüsttü ayrıca. Aman duygularımı şöyle saklıyım, aman bu oldu hadi geri çekileyim gibi bir durum olmadı. Bir tek sonunda artık bir engel de bu olsun diye kızın kararsızlığı, oğlandan kaçıp Jeju'ya taşınması filan gereksizdi ama ona da katlanılır. Zaten ayrılmamışlardı o zaman bile, hatta çok sevimli sahneleri de oldu bu süreçte.
Entrikaların çok olmadığını söylemiştim zaten, bir tek ikinci kızın ufak bir çabası oldu ama çok kötü sonuçlar doğurmadı bence. Yani sonuçta adam sokakta Ah Jung'un elini tutup "Ben Gong Ah Jung'a aşığım" diye bağıra çağıra duygularını söylemek zorunda kaldı, bir kız daha ne ister:) Bir de ben ikinci kıza can-ı gönülden hak verdiğim için bir şey diyemiyorum. Sonuçta ben de şu anda üç yıllık bir ilişki içindeyim. Verilmiş sözlerin sonsuza kadar süreceğini düşünüyorsun ilişkideyken, seni asla unutamayacağını düşünüyorsun. Özellikle de bizden kaynaklanmayan sebeplerden dolayı ayrılmak zorunda kaldıysak, bu sebepler ortadan kalktıktan sonra eski halimize dönmemizi beklemem absürd değil bence. Ki ben sevgilime "Senden ayrılsam bile beni asla unutmayacaksın, asla benden başka biriyle olmayacaksın, söz ver." diye saçma baskılar bile uyguladığım için Yoon Joo'ya fazlasıyla hak veriyorum:D Sadece bir noktada psikopata bağlamasaydı iyiydi.
Bu arada haziranda izlediğim Heirs'den sonra ağladığım ilk dizi kendisi. Dram izlemiyorum, çoğu dizideki dram sahneleri de yapmacık geliyor zaten bana. Ama burada kızın arabadaki bir yandan kendi kendine "sorun yok" derken bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağlaması nedense etkiledi beni. Kendimi çok rahat koyabiliyorum onun yerine. Bir öyle bir böyle davranan, sizin yanınızdayken farklı başkasının yanındayken farklı konuşan, belki kararsız belki maymun iştahlı erkekler... Çok adisiniz ve ne yazık ki biz her seferinde kanıyoruz sizlere... Gerçi Ki Joon adiliğinden değil sorumluluk duygusundan dolayı böyle davranmıştı ama olsun. Şu ara hasta olduğumdan mıdır nedir, fazlasıyla empatik bir modumdayım, dizideki herkesin yerine koydum tek tek kendimi:D
Dizinin eksilerine gelecek olursak ilk olarak; bu ikinci erkeklerle derdiniz neeeee!? Daha doğrusu olmayan ikinci erkekler, silik ikinci erkekler, hayalet ikinci erkekler... Kısaca yok yani ikinci erkek. Daha doğrusu var ama yok. Madem ne Ah Jung, ne Ki Joon öğrenmeyecek bunu; madem dizideki hiçbir şeyi, kimseyi etkilemeyecek Ah Jung'u sevmesi; o zaman neden Sang Hee Ah Jung'a aşık oldu? Kendi içinde bir iki bölüm acı çekmesi sonra unutması için mi? Ne gerizekalı bir şey bu ya. Ben çok umutlandım biri ha öğrendi ha öğrenecek; son iki bölüm oldu, artık engel kalmadı, bir engel de bunu çıkaracaklar kesin diye ama olmadı, olmadı. Öyle mal gibi kendi kendine sevdi, mal gibi kendi kendine unuttu Ah Jung'u. Bir de dizinin ilk 7 bölümünde her an Ah Jung'un yanında olan Sang Hee, Ah Jung'a aşık olduğunu fark ettikten sonra diziden çıktı resmen. Ne halası arayıp sordu, ne abisi, ne Ah Jung... Ah Jung'un resmini yaparken gösterdiler bir kaç defa, bir iki defa da abisiyle Ah Jung'u görüp kıskandı, bu. Madem Ah Jung'u unuttu neden Yoon Joo'yla yapmadılar onu da anlamadım. Sen çocukluğundan beri bu kızı sevmişsin, kız abinle nişanlanınca kıskançlıktan delirip nişanlarını bozmuşsun, aradan üç yıl geçmiş kız geri dönmüş hala ona aşıksın, sonra bir anda "A ben Ah Jung'a aşık oldum, abimle mutlu olun hadi" !?? Bu ne? Direkt böyle söylemedi tabi ama buna getirdi işte olayı. E sonra bir iki acı çekti, Ah Jung'u da unuttu, Yoon Joo hazır boşta, abin onu sallamamış, kız her gün senin yanına uğruyor, hala mı olmaz bir şey? Dizi bu konuda çok sinir etti beni, çooooook.
Bu arada Sang Hee'yi de dizi boyunca benzetmediğim adam kalmadı:D You Who Came From Stars'daki ikinci erkeğin abisine mi benzetmedim, Big Bang'deki T.O.P.'ye mi, Reply 1994'daki Chil Bong'un bakışlarını bile gördüm bir ara:D Gerçi o bakışlar "başkasını seven bir kadına sırılsıklam aşığım" bakışları olduğu için ikisinde de olması doğal:D
Diğer hayalet ikinci erkeğimiz de (biraz uzun bir tanımlama olacak ama:D ) Ah Jung'un babasının aşık olduğu kadının dükkanında çalışan, Ah Jung'un babasının aşık olduğu kadına aşık olan adam. Ben o kadın bu adamla olacak diye bekledim ama sonra nasıl olduysa Ah Jung'un babasıyla oluverdiler bir anda. Hatta bir baktım ki bunların çıkmaya başlamasını kutladıkları gecede bunların fotoğrafını o adam çekiyor. Baya hızlı bir geçiş oldu yani. Diyorum ya, bu dizinin ikinci erkeklerle bir sorunu var. Arkada kırık kalp bırakmamaya mı çalışıyorlar napıyorlar bilmiyorum ama resmen harcamışlar iki ikinci erkeği de. Özellikle de Sang Hee'yi... Sang Heee! Yavrum ya, oysa sen de bir açılsaydın Ah Jung'a, kız sana "Ben abini seviyorum." deseydi. Abin yaptığın resmi görüp duygularını öğrenip "Senin için Soon Joo'dan vazgeçtim ama Ah Jung'dan vazgeçmem." deseydi. Bir dövüşseydiniz şöyle yumruk yumruğa. Sonra Ah Jung düzeltseydi tekrar aranızı, yine yakın arkadaşın olsaydı ilk zamanlardaki gibi. -saydı, -saydı, -saydı... Benim hayalimdekiler bunlardı ama işte dizide resmen boşa yazılmış, boşa oynanmış bir karakter oldu Sang Hee.
Yine ne kadar uzun yazdım öyle. Her yazının başında kendi kendime söz veriyorum bu sefer kısa anlatacağım diziyi diye ama sonra yine monologa bağlıyorum. İşte bunlar hep etrafımda Kore dizilerinden konuşabileceğim kimse olmamasından... Yok, bundan sonra kararlıyım, bir sonraki yakın arkadaşımla mutlaka ortak zevklerimiz olacak. Ne bu böyle konuşmak istediğin her şeyi bloga yaz, onu da zaten kimse okumasın, bildiğin kendi kendine konuşmanın meşrulaştırılmış halini yaşıyorum şu ara:D Adı da deli değil blogger oluyor. Bir nevi kendi kendini kandırmaca... :)

26 Eylül 2014 Cuma

Gayet kısa tutulmuş bir dizi yazısı:D

Bu sefer cidden az ve öz konuşmak üzere geldim:D Geçtiğimiz süre boyunca Operation Love adlı bir Japon dizisini, After School Bokbulbok adlı bir mini diziyi ve Flower Boy Ramen Shop'u izledimm. Hepsi hakkında birkaç cümle söyleyip dizi mevzusunu burada kapatacağım, kesin kararlıyım:)
Operation Love güzeldi ama bir noktadan sonra oğlanın mallığı, bir türlü açılamayışı çok bayabiliyor. Bir de o kadar şansı kaçırıp sonra "En güzeli şimdiki zaman" modunda olabilecek ennnnn kötü ortamda, kızın düğünündeki konuşmasında, kıza olan aşkını söylemesi... Bir de belirtmek istediğim bir şey var ki, en güzeli şimdiki zaman değil! Elli defa geriye gidip tüm anılarını düzeltmeseydi kız o itiraftan sonra asla adama gelmezdi. Tüm o düzelttiği anıların hatrına, adamın yıllardır kendisini sevmekte olduğunu gördüğü için geldi adama. Yoksa dizinin ilk başladığı anda yapsaydı itirafı, görürdü bakalım geliyor mu kız... Neyse işte, dizimiz iyi güzel hoş da dediğim gibi azıcık bayabiliyor. Kendisinin bir de Kore versiyonu varmış sanırım ama bence Japon versiyonları hep daha iyi olduğu için hiç bakmadım kendisine, o nasıldır bilmiyorum.
Mini dizimiz After School Bokbulbok şirin, absürd, eğlenceli bir dizicik. 13'er dakikalık 12 bölüm... Daha ne neymiş, kim kime aşıkmış, hangi aşk üçgenleri varmış, geçmişten gelen sır neymiş anlayamadan dizi bitiyor:D Aslında o kadar da çabuk bitmiyor, bunların hepsinin cevabı var dizide. Ama ne yazık ki sonunu yine net bağlamamış, daha doğrusu son gibi değil bölüm sonu gibi yapmışlar. Kimin kimden hoşlandığı bizim için bariz olsa da karakterler arasındaki ilişki gelişimini ne yazık ki göremiyoruz. Gelişimini değil başlayışını bile göremiyoruz:D Ama yine de sevdim ben diziyi; bir gecede, güle eğlene izledim. Ha bir de 5urprise nedir öyle ya, hepsi birbirinden tatlı, maşallah:)
Flower Boy Ramen Shop'a gelecek olursaaak... O kızın yerinde olmak isterdim, ne diyim:D Bir bölümde kızın kimchi yapmasına yardıma gelmiş teyzelerimiz kıza "öğretmenim", "noona", "karıcığım", "tatlım" diye gelen dört flower boy'umuzu görüp ağızları açık kalmıştı:D En başta çok takmasam da (erkeklerin hiçbirini beğenmediğim için bana ahım şahım bir şey gibi gelmemişti) bu tepkiyi gördükten sonra bir korelinin bakış açısından baktım da kız malı götürüyor ya:D
Cha Chi Soo ilk 3 bölüm beni ciddi anlamda sinir etti. Buz kalıbı itici birinci erkeği öyle dibine kadar oynadı ki full böyle kalacak diye çok korkmuştum hatta ama sonra düzeldi tabi ki:) Zaten bu "soğuk görünüp de aşık olunca aptala dönen erkek" de olmasaydı Kore dizileri nereden ekmek yiyecekti ki:D Bu arada Cha Chi Soo'yu oynayan Jung Il Woo 49 Days'den dolayı (her ne kadar diziyi yarım bırakmış olsam da) çok sevdiğim bir oyuncu. Burada da çok tatlıydı. Yalnız Monstar'daki başrolü de sürekli Jung Il Woo'ya benzetmiştim. Diziyi araştırırken, indirirken, ilk izlediğimde filan; elli defa o olmadığını kontrol ettim de ancak aklıma kazındı:D Ki aslında öyle aman aman çok da benzemiyorlar ama çağrıştıran bir şeyler vardı demek ki... Aklıma geldi de tekrar izlemek istedim, Monstar çok tatlı bir diziydi:) Öyle deyince sanki bu değilmiş gibi oldu ama hayır, Flower Boy Ramen Shop da çok tatlı bir dizi ve kesinlikle tavsiye ederim:) Sadece sonunu çok basit buldum, onun dışında gayet güzel her şey.
Yalnız dizi Verbal Jint'in You offended me'sinin başlangıç kısmını resmen aklıma kazıdı, çıkmıyooor. Bunun çaldığı bölümü yarıda durdurup şarkının adını sanatçısını bulup 4-5 defa dinleyip öyle dönebilmiştim diziye, "neon naran namjaege moyokgameul jwosseo, nae jasineul tataedo neujeosseo" kısmı zihnimde dönüp duruyordu sürekli:D Aslında hiç benim tarzım bir şarkı değil ama kazınınca kazınıyor işte:D
Eveeet, gayet kısa tutulmuş bir dizi yazısının daha sonuna geldik millet, üç diziyi de böylece üzerimden atmış oldum, oh:D

25 Eylül 2014 Perşembe

CNBLUE ÖZEL Vol.5

Uzun zamandır CNBLUE'yla ilgili birşey yazmadım. Uzun zamandır CNBLUE'yla ilgili bir şey de takip etmiyorum. Evet, CNBLUE saplantımın sonuna geldik, belli. Ama en azından sevdiğim, şarkılarını takip edeceğim bir grup olarak kalabilirdi, sanırım artık o bile olamaz.
Uzun zamandır ilk defa eve erken dönünce açtım bilgisayarı, azıcık CNBLUE'yla ilgileneyim dedim. Mesela çok önce çıkmasına rağmen Radio'yu tamamen dinlememiştim. Açmış, yarısında kapatmıştım sıkılıp. Şimdi bir şans daha vereyim dedim ama keşke vermeseydim...
Buraya kadar olan kısmı bir-iki hafta önce yazmıştım. Radio'nun pop rock'tan bile çıkıp, direkt pop, sadece pop olmasıyla ilgili söylenecek bir şey var mı? Diğer şarkılara bir şans vereyim dedim, hayır. Hiçbiri rock değil, hatta en ufak bir rock esintisi bile taşımıyorlar. Can't Stop albümünü ilk dinlediğimdeki hayal kırıklığımı hatırladım birden. Ama sonra onu da öyle, ayrılık şarkıları albümü olarak kabul etmiş; hatta Love is, Cold Love ve Can't Stop'a bayılmıştım. Truth'un hayal kırıklığını ise Go Your Way unutturmuştu ama bu!... Kelimeler kifayetsiz kalıyor gerçekten.
Daha Wave'in yarattığı hayal kırıklığını atlatamadan Sweet Melody geldi çattı. Bir grubun sadece tek bir üyesine hayran buluşması yapmanın mantıksızlığını zaten yeterince sorgulamış ve takmamaya karar vermiştim ama sonra solo albüm, solo konser, solo dünya turu (!!!?) laflarını duyunca dayanamadım. Ciddi anlamda sinirden kudurdum! Ben Jong Hyun'un CNBLUETORY'de gelecek planlarında hep bireysel düşünmesine çok kızmış, solo albüm çıkarılsa grubu bırakıp gidecek heralde diye düşünmüştüm. Şimdi Yong Hwa'nın tam olarak o şekilde davranması!! Zaten lanet solo albümü de bu kış çıkıyormuş, hayırlı olsun. Biri şuna sesinin öyle aman aman çok güzel olmadığını, arkasında grubu olmadan hiç çekilmeyeceğini söylemeli bence. Zaten şarkıların gidişatına bakacak olursak yakında grup olarak bile çekilmeyecekler benim için ama...
Jong Hyun da bir yarışmadaki bir kızın çıkış parçasının yapımcılığını üstlenmiş. Teaser'ını dinledim de cidden kötü. Kötü demeyeyim ama Kpop işte. Sevene gideri var ama benim gibi CNBLUE'nun rock tarzını sevip dinleyenler için değil. Wave albümü de benim için dinlenilmeyecek, hatta indirilmeye bile tenezzül edilmeyecek bir albüm olarak kalacak o yüzden... Ha, bence tek bir artısı var Wave'in; o da Lonely Night. Ama tabi ki Yong Hwa'nın söylediği, arkasında sadece elektronik müzik seslerinin duyulduğu, gitardan iz olmayan hali değil. Biliyorsunuzdur zaten, face'de Yeppudaa Boice diye bir sayfa var. Oradaki adminlerden purpledream'in söylediği hali... Hala dinlemediyseniz mutlaka dinleyin, hatta direkt linkini de vereyim: https://www.youtube.com/watch?v=3WJbv8-HoLw  Hem kızın sesi mükemmel, hem de sadece gitarla çok hoş olmuş şarkı. Hatta aklımdan atamıyorum diyebilirim. Benim için Wave'in tek artısı işte:)
Bundan başkaaa... Haa, Sweet Melody'ye geri dönersek... Sweet Melody'nin fan çekimi video'sunu yüklemişler, açtım ilk şarkıyı dinledim sonra dayanamayıp kapattım. Bir kere Feeling'i söylüyorsan o piyanoyu çalacaksın Yongie'cim. Elinde ne piyano ne gitar, öyle mal gibi durdun. Zaten dans edemiyorsun bir şey yapamıyorsun, alışkın da değilsin, elinde enstrüman olmadan sadece şarkı söylerken ancak aptal gibi gözüküyorsun. Tabi ki bu sadece benim fikrim, beğenenler olabilir. Aman niye kasıyorsam, sanki blogumu okuyan var...
Kısacası çooook sinirliyim millet. Zaten bunlar evleri ayırmış, hepsi kendi başlarına takılıyor. Yong desen kendi başına ünlü olma derdine mi düşmüş napmış... E şarkıları iyice pop'a döndürmüşler, Japonya'dakileri bile. Bu gruba neler oluyor??

Ekleme: Bu yazıdan sonra Sweet Melody'yi izlemeye devam ettim, o yüzden bir şeyler daha söylemek istedim... Sonraki iki parça daha slow'du yani dans etmese de kurtarıyordu biraz ama yine de rahat olmadığı, sahneye hakim olamadığı belli. Acaba bu enstrümanlarının yokluğu mu yoksa arkadaşlarının yokluğu mu? Onlarsız sahnede olmak tuhaf hissettiriyor mudur? Bilmek isterdim...
Bir de merak ediyorum... Madem gitar sololarının olduğu, yani kısacası arkada çalan bir gruba ihtiyaç duyulan şarkılar olacaktı neden grubu yok arkasında? Başka insanların doldurabileceği bir yer mi Min Hyuk, Jong Hyun ve Jung Shin'in yeri? Bazen o kadar yakın duruyorlar ki insan onların sadece iş arkadaşı değil de en yakın arkadaş olduğunu düşünüyor. Oysa belki de öyle değil durum. Bilemiyorum. Keşke CNBLUE'yu seven en azından bir kişi tanısaydım. Böyle konularda konuşabileceğim, beni aydınlatabilecek biri...

18 Eylül 2014 Perşembe

Haftalar geçti...

Haftalar geçti, okulum açıldı, tekrar kendi şehrime taşındım. Çeşitli diziler izledim, çeşitli şarkılar dinledim. Nedense fırsat olmadı hiçbirini yazmaya... Şimdi burada toplu bir anlatım yapmak istiyorum; birkaç haftanın, birkaç dizinin toparlaması gibi bir şey.
Öncelikle Reply 1997'den sonra, onun mükemmelliğinin verdiği gazla izlediğim Reply 1994 var. Dizi baştan sona hayal kırıklığıydı benim için. Belki de 1997'yle kıyasladığım için, belki de gerçekten kötü. Kim bilir...
Dizinin tamamına hakim olan iç karartıcı temayı mı söyleyeyim, kesinlikle kesinlikle kesinlikle çok itici olan Na Jung-Oppa çifini mi, diğer karakterlerin hikayelerinin (dizi hayatımda izlediğim ennnnn uzun-yarıda bırakmayı düşündürecek kadar uzun- Kore dizisi olmasına rağmen) ilerlemeyişini mi, daha neler neler...
Bende spoiler kavramı olmadığından bahsetmiştim. Bu yüzden de zannederim nabrut'ta okuduğum Na Jung-Chil Bong veda konuşması sayesinde kocanın Chil Bong olmadığının farkındaydım. Ama yine de "Nolur Chil Bong olsun, ben yanlış hatırlıyor olayım" modunda 5-6 bölüm gittim. Sonraki 15 bölüm benim için "Bitse de gitsek" tadındaydı. Arada Chil Bong'un tatlı gülümsemesini görüyoruz diye izledim diyebilirim.
Çoooook uzun zamandır ilk defa birinci erkekten bu kadar nefret ettiğim bir dizi oldu. İlk bölümlerde yine idare ederdi ama özellikle de Na Jung'la çıkmaya başladıktan sonra bir itici oldular, bir itici oldular; resmen atlamak istedim onların sahnelerini. O kadar yapmacık bir aegyo görmedim hiç bir yerde. Resmen "Al eline sert bir şey, çarp suratına" diyordu. Hayır bir de dizi "Oppa'yla evlenmek çocukluk hayalimdi" diye başladı, Oppa'yla evlendiler bitti. E o zaman biz bu diziyi gerizekalı gibi niye izledik bir buçuk saatten 22 bölüm? O kadar bölümün sonunda değişen, şaşırtan, "Vay be" dedirten bir şey oldu mu? Olmadı. Hayır ben Kore dizilerini acayip büyük beklentilerle izleyen biri de değilim oysa ki. Tek istediğim azıcık hoş vakit geçirtmesi, dizi onu zaten baştan yapmadığı için bari sonu güzel olsaydı dedim ama o da yok.
Kısacası dizi benim için hayal kırıklığıydı. Hatta yarıda bıraktığım dizilerden bile (Bunların Goong, BOF ve 49 Days olması...? ) daha fazla hayal kırıklığıydı. Onlar sıkınca bırakmışım en azından, bunu neden bırakmadım onu da çözemedim zaten. Gurur mu yaptım nedir... Neyse arkadaşlar, ben ettim siz etmeyin; bence bu diziyi hiiiiç izlemeyin. Bu kadar da netim.
Ayy, baydı bu konu. Dizi hakkında konuşmak bile içimi karartıyor resmen. Hadi bakalım diğer dizimize geçelim o zamaaan: Dal Ja's Spring.
Çok eski bir dizi olduğu için oldukça düşük beklentilerle izlediğim, beklentilerimin aksine çok güzel bir dizi. Özellikle Dal Ja'nın müthiş hayal gücüne bayıldım. Zengin annenin para verdiği sevgili rolüne girmesi hele... :D Daha ilk bölümden hayallerinde neler yaptı küçücük oğlana:D Dal Ja gibi bir karakterle zaten artıyla başladı dizi. Bir de bölüm sonundaki çizimler çok sevimliydi.
Dizide olabilecek her klişe vardı sanırım. Ama zaman zaman Dal Ja'nın tam bir drama kraliçesi olması üzerinden klişelerle dalga geçmeyi de eksik etmediler. Dal Ja'nın aşk konusunda olgunlaşmasını, fikirlerinin değişmesini Dal Ja iç sesinden dinlemek; kadınların yüzyıllardır düşündükleri sorulara bir de Dal Ja'nın yanıt aramasını görmek de çok güzeldi.
Dal Ja ister istemez kendinizi bulduğunuz bir karakter. O kadar güzel yazılmış ki; aslında her gün yanından geçtiğimiz yüzlerce kızdan biri. Bu yüzden de çok doğal geliyor her şey. Benim ya bilerek ya da çekildiği yıldan dolayı abartıldığını düşündüğüm bazı sahneler -mesela intihar sahnesi- de dahil.
Özetle; beğendiğim, sevdiğim, tavsiye ettiğim bir dizi. Dal Ja'nın sizi asla sıkmayacağından emin olabilirsiniz. Ha bir de yine yılı baz alarak söylüyorum; Lee Min Ki hiç fena değilmiş... :)
Sıradaki ve sonuncu dizimizse taze bitirdiğim Monstar!
Benim sevdiğim, sıcak, sevimli bir diziydi. Bunda Seol Chan'ın bana pek çok açıdan Kim Joo Won'u anımsatmasının da payı olabilir:) Hatta sanırım biraz fazlaca da olabilir bu pay... Ama bunun dışında şarkılarının cidden çok güzel olmasının de etkisi yadsınamaz. Özellikle All For One'ın yarışmadaki şarkısı yeni favori şarkım bile olabilir, cidden çok etkileyiciydi.
Şarkılar dışında Seol Chan-Se Yi sahnelerini de çok sevdim. En başta kız baya sinir davransa da Seol Chan'ın tatlılığıyla gitti olay, kız da hoşlanmaya başladıktan sonra zaten pek şekerlerdi. Gerçi biraz daha yakınlaşma sahnesi, ilişkilerinin gidişatıyla ilgili biraz daha bilgi olsaydı daha iyi olurdu ama bana çok batan şeyler değil.
İlk defa bir ikinci erkeği ciddi anlamda sevmediğim bir diziyle karşılaştım, bunu bir yerlere not etmeliyim:D En baştaki soğuk, kendini beğenmiş tavırlarını sevmedim; sonlardaki kıskanç ve yapışkan halini daha da sevmedim. İlk defa bir Kore dizisinde kız gelmiş, fazlasıyla net bir şekilde diğer çocuğu sevdiğini söylemiş (Kızı baya bir takdir ettim yalnız, oldukça sağlam karakterli bir davranış gösterdi), sen hala neyin yapışkanlığındasın? Finalde de Na Na'nın aşkını en sonunda kabul eder gibi bir tavır sergiledi, sonunda beyefendi. Kız daha napsaydı acaba ilgini çekebilmek için...
Yarışmada kimin kazandığını göstermemeleri konusunda da bence bir sorun yok bu arada. Bence All For One kazandı. Zaten fazlasıyla hak etmişlerdi bu sefer. Gerçekten yetersiz bir performanstı Color Bar'ın performansı, kimse inkar edemez.
Her şey iyi hoş da bence bir ikinci sezon gerek bu diziye. Seol Chan-Se Yi ilişkisinin atlatması gereken bir milyon engel olmasını mı desem, Na Na-Sun Woo çiftinin aşık oluşunu görmemiz gerekmesi mi desem, ben daha ne desem?? Havada bıraktıkları çok fazla şey var. Hiçbir şey çözülmüş değil hatta. O yüzden bence bir ikinci sezon olmalı ama olmayacağını da çok iyi biliyorum. Zaten üzerinden bir yıl geçti, artık olmaz ama bir yıl geçmeseydi de belli olmayacağı; finaldeki o kadar sahne arkası resminden sonra...
Neyse efendim, bu dizimiz için de diyebilirim ki: Eğer sağlam finalli, etkileyici biten bir dizi istiyorsanız izlemeyin; ancak sinir olursunuz. Ama eğer olayınız benim gibi hoş vakit geçirten bir dizi izlemekse tavsiye ederim, Seol Chan+şarkılarla baya hoş vakit geçirtir:)
Bugünlük de bu kadar:)

2 Eylül 2014 Salı

Reply 1997

Bu diziyle ilgili duygularımı nasıl tarif etsem bilmiyorum...
Benim için Reply 1997 dediğimde aklıma tek bir şey geliyor: Joon Hee, Joon Hee, Joon Hee. Benim nedense en kendimi özdeşleştirdiğim, en onun hissettiği duyguları hissettiğim, en sevdiğim, mutlu olmasını en çok istediğim karakterdi Joon Hee. Hatta şöyle diyeyim, ne zaman Yoon Jae Joon Hee'ye bir yakınlık gösterse Joon Hee'yle birlikte benim kalp atışlarım da hızlandı. Hele de 16. bölümdeki back hug sahnesinde heyecandan kafayı yiyordum. Sonuçta kendisinden hoşlandığını bildiği halde, üstelik de bir nevi vedalaşırken o şekilde sarılması... Ahh ah..... Gerçi o sarılma bu sarılma değil ama orada ikisinin de yüz ifadeleri fazla yoğun, fazla tuhaftı. Bu resimde çok daha tatlılar. Zaten benim için dizinin en çok yakışan çifti Joon Hee ve Yoon Jae'ydi. Hatta uzun süre Shi Won Tae Woong'la olsun da Yoon Jae Joon Hee'yle olsun istedim. Ama tabi ki bu imkansız bir hayal. Daha Amerika eşcinselleri kabul edip dizilerde filmlerde eşcinsel çiftleri işleyeli ne kadar oldu ki Kore'den bekleyeyim. Daha normal çiftlere öpüşme sahnesi koymayan ülkede ne eşcinsel çifti... Gerçi bir ara umutlanmadım değil Joon Hee Yoon Jae'nin dudaklarına yapışır mı diye ama olmadı, olamazdı. O kadar tatlı, o kadar özverili, o kadar acı çeken bir karaktere en sonunda bir sevgili bulmaları (bize göstermeseler de) biraz olsun içimi ferahlattı ama yetti mi, yetmedi. Ah Yoon Jae ah, 9 yıl Shi Won diye sürüneceğine her daim yanında olan, her daim seni seven Joon Hee'yi görebilseydin... Bu konu bu kadar yeter yoksa birazdan ağlamaya başlayacağım "Neden Yoon Jae Joon Hee'yi sevmiyoooooor" diye:D
(Bu resim Kimbapsushi'nin blogundan bu arada, o nereden aldı bilmiyorum.) Bu replik benim dizideki en sevdiğim repliklerden. Joon Hee'nin aşkının güzelliği ve çaresizliği... Joon Heeeeeee! Aynı şekilde dizide pek çok güzel replik var. Hatta ben ilk defa bir dizideki replikleri bu kadar sevdim, hepsini tek tek yazmak, saklamak istedim. Tabi yapmadım o ayrı:D Ama keşke yapsaydım. İkinci izleyişim olursa (ki olacak, dizi bittiği andaki kalbimin burulmasından hissettim olacağını) bu sefer beğendiğim replikleri not alacağım. Aşkla, özellikle de ilk aşkla, hayallerle ilgili o kadar güzel sözler vardı ki dizide. Normalde böyle şeyleri fazla ucuz bulurum ama bu sefer beni kalbimden yakalamayı başardı bu dizi. 
Diziyle ilgili diğer şeylere gelecek olursaaaak... Tae Woong karakteri de benim sevdiğim diğer bir karakter oldu. Gerçi Yoon Jae'ye "Senin için herşeyden vazgeçerim ama Shi Won'dan vazgeçmem. Daha beni sevmesi için elimden gelenin en iyisini yapmadım." dediği zaman ufak çaplı bir nefret dalgasına kapılıp ağzıma gelen her şeyi saymış olabilirim. Ama sonra kendi elleriyle Shi Won'u Yoon Jae'ye gönderdiği için kendisini tamameeeen affetmiş ve dizideki en sevdiğim ikinci karakter yapmış bulunmaktayım:) Bundan sonra bile tatlı tatlı Shi Won'la flört etmesine, Shi Won-Yoon Jae ilişkisini destekleyip yanlarında olmasına da ayrıca alkış tutuyorum. Oppa'lığını fazlasıyla gösterdi bence, kızın tüm dizi boyunca "Oppa, oppa" diye yalaklandığı kadar vardı:)
Dizideki ikinci karakterleri bu kadar övdükten sonra Yoon Jae-Shi Won çiftini sevmediğim gibi bir izlenime kapılmış olabilirsiniz:D Tamamen yanlış. Özellikle de birlikte büyümelerinin getirdiği yakınlıklarını; Shi Won'un Yoon Jae'nin gıdısını gıdıkladığı, Yoon Jae'nin de onun yüzünü ittirdiği (o hareket nasıl tanımlanabilir) klasikleşmiş hareketlerini; ilk öpüşme anlarını; Yoon Jae'nin ilk aşık oluşunu; evlilik yüzüklerini ve bunun anlamını; "Cevap vermezsen seni 10 kere öpeceğim" tehditlerini; aslında kısaca onlarla ilgili pek çok şeyi çok seviyorum. Sadece çıkmaya başladıktan sonra biraz fazla odun, fazla ruhsuz bir ilişkileri oldu; onu hiç sevmedim. Bu da özellikle kızdan kaynaklıydı tabi ki. Tae Woong'a veya Tony'ye karşı bu kadar sıcak ve sevgi dolu olan biri gerçek aşkına karşı nasıl bu kadar odun kalabiliyor anlamış değilim.
Belki de bu odunlukları yüzünden başrol kız bana Yoon Jae'yle olan çoğu sahnesinde azıcık itici geldi. Sevemedim kızı pek. Ama başrol erkeği (yine baya tipsiz olsa da) sevdim, sesini daha da çok sevdim, şarkılarını dinleyeceğim sanırım. Hazır bir tane solo erkek sanatçı bulmuşum, dinlemek gerek:) Gerçi dizi Ost'larında kızla birlikte söylediği şarkıları sevmedim, kızla uymamış bence ses tonları. Bir de adamın kendi şarkılarını dinleyeyim bakalım...
Evet, son sözlere gelecek olursaaak:) Bence dizinin kurgusu, geçmiş ve 2012 arasındaki geçişler, dizinin ilerleyişi gerçekten güzeldi. Zaten daha ilk bölümde Yoo Jung çıkma teklifi ettikten sonra Yoon Jae'nin Shi Won'a gelip "Onunla çıkmamalı mıyım?" diye sorduğu sahnede anlamıştım kurgunun güçlülüğünü. İlk defa bir Kore dizisinde bir arka planı olan, daha gerçekçi bir ilişki ortaya konulmuştu çünkü. Yine bu gerçekçilik korundu dizinin sonuna kadar. Ne dramda ne de romantizmde abartılı hiçbir sahne yoktu. Her şey gerçek hayatta olabileceği gibiydi. Ha dramda Yoo Jung'un babasının öldüğü zamanki konuşması abartılıydı, pardon.
Bunun dışında; Hak Chan karakterini çok sevdiğinden bahsediyordu herkes, ben sevmedim. Daha doğrusu karakteri sevmedim değil ama sevdim de değil. Yeterince sahnesi yoktu bence. Fazla geri plana atılmıştı. Oysa cidden ilginç bir karakterdi, üzerinden daha çok konu işlenirdi. Senaristin Shi Won'a yoğunlaşmak istemesinden veya sadece bölüm süresinin ve sayısının yetersizliğinden dolayı yazık edilmiş karaktere. Ben şahsen daha çok görmek isterdim kendisini. Aynı şekilde Sung Jae de yazık edilmiş karakterlerden.
Daha söyleyecek belki çok şey var, belki de gereğinden uzun bile konuştum. Ama şimdilik aklıma gelenler bunlar. Ben de Shi Won gibi Fanfiction olayına soyunup kafamda Joon Hee ve Yoon Jae'ye alternatif bir son oluşturabilirim, düşünmüyor değilim:D