29 Nisan 2014 Salı

Panik Atak

Telefonda konuşmaktan nefret ediyorum! Hep çok geriliyorsun, ne söyleyeceğini bilemiyorsun ve sonunda mutlaka saçma sapan bir şey söylüyorsun; direksiyon hocana "Öpüyorum" demek gibi! Bazıları telefonda çok rahat konuşur, böylece de benim tek yapmam gereken arada bir "Hı hı" ya da "Katılıyorum" demek oluyor. En yakın arkadaşım öyle mesela, sevgilimin annesi de öyle ve teyzem de... Ama iki "telefonda konuşamayan" kişi konuşuyorsa, mesela annem ve ben gibi, bu gergin sessizliklere yol açabiliyor. İki tarafın da sustuğu, sonra benim "Immmm, kardeşim nasıl?" diye kurtarmaya çalıştığım durumlardan bahsediyorum. ÇOK rahatsız edici!
Keşke insanlarla sadece mesajlaşsaydık.. Gerçi sanırım onu da beceremiyorum, her mesajın başına "Heyy" yazasım geliyor ama ingilizce konuşmadığımız için "Meraba" ya da "Selam" yazıyorum, sonra mutlaka o kişinin adını yazıyorum ve bazen gereksiz yere kendi adımı da belirtiyorum. Gereksiz yere demişken bol bol "özür dilerim" ve "teşekkür ederim" yazdığımı da unutmamak gerek. Bir mesajda "kusura bakma" "özür dilerim" "cidden çok özür dilerim" "tekrar kusura bakma" yazıyorsa işte o mesaj benimdir. Ve bunların hepsini sadece aramalarını görmediğim için söylüyorum! Cidden, telefon benim gibilere göre değil...
Bu arada kendimden de nefret ediyorum. Hiç fazla panik bir insan olduğumdan bahsetmiş miydim? O kadar paniğim ki otogara hep en az yarım saat öncesinden gidiyorum ve yine de yolda giderken gecikeceğim diye panik atak geçiriyorum. O kadar paniğim ki bir doğum günü planlıyorsam mutlaka 3-4 gün önceden yer, saat, kimlerin geleceği, pastayı kimin alacağı, pastanın neli olacağı gibi şeylerin belirlenmesini bekliyorum ve hatta bu konuda insanları sıkboğaz ediyorum. O kadar paniğim ki gideceğim gezide nereleri gezebileceğimizi birkaç gün önceden araştırmaya ve planlamaya başlıyorum, valizimi iki gün önceden hazırlıyorum ve bunu yaparken beraber gideceğim kişilere "Kesin denize gidecek miyiz? Ona göre mayomu, plaj kıyafetlerimi ve parmak arası terliklerimi alacağım" diye mesaj atıyorum ve o kişinin hala cevap vermediğini de belirtmem gerek.. Cidden, kendimden nefret ediyorum!
Ve bir de... O kadar paniğim ki; aynı odada bile kalmayacağımız halde geziye sevgilim, ben ve bir çift daha gidiyoruz diye sırtımdan soğuk terler boşalıyor.. Hatta o kadar ki bileğimi burktuğumu söylesem de geziye gitmesek mi diye düşünüyorum sık sık... Gerçekten bunu yapsam mı yoksa bu tamamen korkaklık ve çocukluk mu olur? İçimden bir ses öyle olacağını söylüyor ama aynı zamanda içimden bir ses "Annemler de bir anda oraya gelmeye kalkarlarsa, sonra beni sevgilimle görürlerse, sonra babam beni saçımdan sürükleyerek eve götürür ve okulu bırakmak zorunda kalırım" da diyor o yüzden iç sesime çok güvenmiyorum...Ahh ah, keşke benim zihnim de normal insanlarınki gibi çalışsa ve içimde bu kadar çok drama yaşamak zorunda kalmasam.. Üstelik de en kötü yanı tüm bunların ne kadar saçma olduğunu bazen birkaç saat, bazen birkaç gün, bazen de üniversite tercihlerinde olduğu gibi birkaç ay sonra görüyorum. Ve yine zihnimin tuhaf işleyişinin bir sonucu olarak, bunları kesinlikle hatırlamıyorum. O zaman hissettiklerim bana bir başkasının hissettikleri gibi geliyor, evet o filmi izlemişim, o sahneleri görmüşüm ama bunları yaşayan ben değilim. Sonuçta sadece çevremdekilere ufak anlık dramalarımla bıkkınlık getirdiğimle kalıyorum...
Normalde geziye bu grubun yanında bir de yakın olduğum bir kız arkadaşım katılacaktı ve bu benim açımdan herşeyi kolaylaştıracaktı. Ne kimin kimle kalacağı konusunda içimin içini yemesi olacaktı ne de ailem bizi görürse ne söylerim paniği olacaktı. Benim gözümde o arkadaşımın gelmesi her şeyi  meşrulaştıracaktı. Ama ne yazık ki o arkadaşım bugün iptal etti ve ben çok, çok, çok paniğim!!
Sevgilimle iki buçuk yılı doldurmamıza 27 gün kaldı..Tabi ki bir şey yapmayacağız, birinci yılı doldurduğumuzdan beri aydönümlerini kutlamıyoruz ama yine de buçukları seviyorum, neredeyse yıldönümleri kadar önemli benim için buçuklar. Birlikte bir yılı daha yarıladık demek. Ömrümün en mutlu iki ve buçuk yılı geçirmişim demek. Buçuklar güzel...
Umarım gezim çok güzel geçer, panik olduğum durumlardan hiçbirini yaşamam. Umarım güzel bir anı olarak kalır zihnimde. Güzel anılara ihtiyacım var. Özellikle de şu ara...

19 Nisan 2014 Cumartesi

S.

Sophie Kinsella'yı seviyorum. Tam da sınavınıza bir hafta kalmışken ve çalışmayı olabildiğince ertelemeye çalışıyorken okuyabileceğiniz bir kitap. Eğer aranızda bu durumda olanlar varsa, tavsiye ederim:D
Alışverişkolik serisi, Pasaklı Tanrıça, Beni hatırladın mı, Sır tutabilir misin, Numaran bende var ve son olarak bugün başlayıp bitirdiğim Düğün Gecesi... Aklını gerçek hayattan uzaklaştırmak, biraz gülüp eğlenmek için daha iyisi olamaz.
Bu arada düğün gecesi demişken... Hadi ama! Şu İngiliz chick-lit yazarlarının Aşk ve Gurur dışında hiç mi konusu yok? Ne yani, Aşk ve Gurur'dan esinlenen en az bir kitap yazmadığınız sürece İngiliz chick-lit yazarı olamıyor musunuz? Elime aldığım her İngiliz romanı Aşk ve Gurur'dan mı bahsetmeli illa? Ya da daha net bir şekilde söylemek gerekirse neden sürekli geriye dönüş yaşıyoruz edebiyatta? Orijinal şeyler yazmak bu kadar mı zor cidden? Neden sürekli klasiklerin yeniden uyarlamalarını okuyoruz / izliyoruz? 21. yüzyıla geldik, 1800'lerdeki konulardan başka bir şey yok mu sahiden!?
Direkt esinlenilmiş olmasa da çoğu kitap / film klişelerle dolu değil mi zaten? Hep aynı şeyler, tekrar, tekrar ve tekrar... Belki artık sıkılmışımdır. Belki artık hayatımı sarsacak bir şeyler arıyorumdur. Belki artık daha önce görmediğim bir şey görmek istiyorumdur.
Geçenlerde İlkbahar-Sonbahar diye bir film izliyordum. Ve işte, işte o gerçekten de daha önce görmediğim bir şeydi. Ne yazık ki sonunu getiremedim, son 5 dakikası kaldı aslında ve festival filmlerini internette bulmanın ne kadar zor olduğunu herkes biliyordur... Hatta, festival filmlerini internette bulabileceğim bir site biliyorsanız lütfen, lütfen benimle temasa geçin!
Hiç okuyucum olmadığı için bu istek de diğer öneri isteklerim gibi tarihe karışacak sanırım... Tabi sürekli sayaç artıyor, ama sanırım sadece yanlışlıkla siteye giriyorlar ve "Hey, bu iğrenç şeyi nasıl açtım ben!" diyip geri çıkıyorlar:D Ve ben de kendi kendine konuştuğunu saklamaya çalıştığı için blog yazan bir manyağım sadece:)
Bu arada o kadar laf söyledim ama size bir sır vereceğim: Aşk ve Gurur çakması kitapları okumaya bayılıyorum!:)

Spontane

Biraz ilginç bir süreçten geçiyorum. Aklım fazlasıyla karışık... Yaşam tarzımı sorgulamaya başladım son günlerde..
Üniversitedeki 3. yılım, bunu söylemiş miydim? Ve mükemmel, şahane, tam bir tatil cennetinde yaşıyorum. Ama 3 yıldır tek bir lanet olası yerini bile gezmedim! Ruhum o kadar YAŞLI ki nasıl romatizmam azmadan evden çıkabildiğime şaşıyorum!
Spontane olamıyorum, yapamıyorum işte. Mutlaka her yere arabayla gitmeliyim, mutlaka 5 yıldızlı tatil köylerinde kalmalıyım, mutlaka tamamı planlı olmalı. Yani, neden!? Ben 21 yaşındayım Allah aşkına, 41 değil! Annemlerin hayatını yaşamam gerekmiyor, bir genç gibi yaşamam gerekiyor. Okulu kırmalıyım, anlık kararlarla günübirlik gezilere gitmeliyim, rezil yerlerde kalmalı ve en önemlisi bunlara aldırmamalıyım!
Bu şehirde belki de son 3 yılım... Belki de uzmanlıkta burada kalamayacağım, bunun garantisini kim verebilir... Ve sonra geriye baktığımda göreceğim ki; bu mükemmel şehirde 6 koca yıl geçirmişim ve tamamı boşa gitmiş...
Yağmur yağıyor diye dışarı çıkmıyorum, uzak diye başka bir semte gitmiyorum, otobüsle yolculuk yapamıyorum ; neyim ben Allah aşkına, Leydi Diana mı? Böyle züppe ve uyuşuk olmak için 30'lar yok mu zaten? Ben biraz da 20'lerimi yaşamak istiyorum... Güzel ve aptalca anılarım olsun istiyorum. İleride bakıp "Vay be, ne aptalmışım."demek istiyorum. Gençlik bunun için değil mi zaten, sonradan pişman olmak için...
Ve karar verdim, daha spontane olacağım. Sabaha kadar sokakta kalacağım; ucuz, öğrenci işi hafta sonu tatilleri yapacağım. Ve en önemlisi; yağmur yağsa da dışarı çıkacağım:)