3 Ağustos 2012 Cuma

Olimpiyatlar, Cupcake'ler ve Tatil

İki haftalık tatilim yarın son buluyor. Söyledim mi bilmiyorum iki hafta önce kuzenim beni ve kardeşimi yanına çağırdı çok sıkıldığı için. Kocası tüm gün işte oluyor ve kendisi şu anda tatilde olduğundan yapacak bir şey bulamıyor. Neyse işte, iki hafta önce gelip bizi aldılar annemlerin yanından (böyle söyleyince de kendimi acayip ergen gibi hissettim ama naparsın), o zamandan beri de onlarla kalıyoruz. Buraya gelmenin benim için ayrı bir önemi vardı, burası zaten benim şehrim olduğu için sevgilim ve tüm üniversite arkadaşlarım bu şehirdeler. Dolayısıyla buraya gelmek onlarla görüşmek, hasret gidermek demekti. Ki iftar olsun, sürpriz doğum günü kutlamam olsun, kız kıza alışveriş günü olsun, bol bol vakit geçirdik beraber. Sevgilimle de baş başa bir sürü güzel mekana gittik, onun kardeşi ve benim kardeşimi de alarak lunaparkta mükemmel bir akşam geçirdik. Kısacası isteyebileceğim her şeyi yaptım. İçimde kalan tek burukluk var, buradayken yaptığım puzzle'ı çerçeveletip hediye etmeyi planlıyordum, erteleye erteleye yapamadım kaldı o iş:/ olsun, eylülde buraya geri döndüğümde mutlaka halledeceğim onu.
Son iki hafta sabah yatıp öğlen uyanmakla, bol bol alışverişle, filmle, özellikle de son hafta tamamen olimpiyatlarla geçti. Potanın Perileri olsun, Filenin Sultanları olsun, Badminton'da Neslihan, masa tenisinde Melek, halterde Sibel, Nurdan, Aylin, Erol, Hurşit olsun, yüzmede Derya olsun Kemal Arda olsun, atletizmde İlham olsun Tarık olsun; ohooo, bilmediğim yok. Sanırım tüm Türkiye'de bu işin içinde olanlar dışında olimpiyatları en çok izleyen bizizdir. Televizyonda sürekli Trt3 veya TrtHD açık, biz yarışıyor olalım olmayalım pür dikkat izliyoruz. Tabi bizimkiler oldu mu daha bi dikkatle izliyoruz. Hele o basket ve voleybol maçları, nasıl heyecanlı, nasıl heyecanlı... Baskette çeyrek finali garantilediğimiz için çok mutluyum, voleyboldaki berbat yenilgilerimizin üstüne süper oldu. Gerçi onda da düzeltecek gibiyiz, bakalım, son maçtan bir puan alabilirsek şahane olur.
Neyse, sanki sporla çok ilgiliymişim gibi... Olimpiyatlar dışında dönüp bakmam bile herhangi bir maça. Gerçi zaten şu ara esas ilgi alanlarımın hiçbiriyle ilgilenmiyorum ki. Olimpiyatlar dışında çoğunlukla HomeTv'deki yemek programlarını izliyorum. Böyle cupcake yarışması fln var veya Şefin Sırları var veya Fiks Menu var. Tabi pişirebildiğim tek şey makarna olduğu için bu da ilginç kaçıyor. Ama geçen gün kuzenim (aşırı derecede hamarattır), kardeşim (mutfak konusunda çok hevesli ve pek çok şeyi pişirebiliyor) ve ben (çoğunlukla bir şeyleri kırıp dökmeyeyim diye beni mutfaktan çıkarırlar) cupcake benzeri mükemmel bir kek yaptık. Tart şekline benzeyen kornetlerin içine kek hamuru koyup fırınladık, üzerine çikolata sosu, üzerine de krem şanti. Gerçi benim tek görevim krem şanti çırpılırken gereken kas gücü olmaktı ama olsun, bu da bir başlangıçtır. Yaptığım kekin önce resmini sonra da kendisini direkt olarak sevgilime ilettim, yazık yavrum benim, çok beğendi, tabi bilmiyor ki ben hiçbir şey pişiremiyorum. Aman canıım, evlenince öğrenir nolucak:)
Şu aralar bir de babamın son yazdığı kitabı düzenleme işine başladım. Bu sefer bir yemek kitabı yazdı babam, Turizm&Otelcilik ve Aşçılık bölümlerinde ders veriyor da üniversitede. Önceden de önbüro programları ve otel dekorasyonlarıyla ilgili kitaplar yazmıştı. Bu kitabının konusu diğerlerine göre kat kat daha eğlenceli ama biri gerçekten babama yazım kurallarını veya sayfa düzenini öğretmeli. Çoğunlukla her cümledeki anlatım bozukluklarını düzeltmek için en az üç defa okuyup öyle değiştirmem gerekiyor, çoğu yeri de baştan yazıyorum gibi bir şey. Kesinlikle hiçbir bütünlük yok kitapta; kullanılan terimler, cümle stilleri, her şey birbirinden farklı. Çok zamanımı alıyor ama babam sürekli "çok yavaş çalıştığımdan" yakınıp duruyor.
Babam demişken, tatilimin bitme sebebi o. Kuzenim babamları iftara çağırmıştı geçenlerde. Babam da bugün 3 gibi arayıp "birazdan yola çıkacaklarını, gelip bizi alacaklarını" söyledi. Tabi ki tamamen bir şok oldu bu ve bütün planları değiştirdi. Sevgilimle apar topar bir vedalaşma yaşadık, ikimiz de tekrar ayrılacağımız için çok üzülüyoruz ama bu beklenmedik bir şekilde birlikte geçirilen iki hafta için de fazlasıyla mutluyuz. Hem eve gitmek benim için pek çok açıdan çok daha iyi olacak. Zaten sevgilim dışında burada kalmak için fazla bir sebebim de yok. Ama yine de tabi ki onun özlemi her şeyden çok, çok fazla...
Belki de her şeyden değil... Son zamanlarda babaannem hakkında gittikçe daha az düşünüyorum. Bazen onu hisseder gibi oluyorum ama sonra bir anda geçiyor. Onu hiç rüyamda görmedim. Gördüğüm rüyalarda da ölmüş oluyor babaannem, öldüğünü yeni öğreniyormuşum gibi oluyor. Onun öldüğünü kabullendiğim için mi acaba diye düşünüyorum. Ama bir yandan da sanki onun ölümüyle daha yüzleşememişim gibi geliyor. Orada bir yerlerde sanki o hala yaşıyormuş gibi oluyor. Bu konudaki duygularım çok karışık. Sadece biliyorum ki; esas darbeyi daha yaşamadım. Belki de kışın her eve gidişimde babaanneme sarılamadığımda yaşayacağım o darbeyi, belki de yaz gelip de babaannemin evine onunla birlikte kalmaya gidemediğimde... Artık hiçbir zaman kimse görmeden beni öpüp elime harçlık tutuşturamayacak, hiçbir zaman "hacı bekir lokumum" diye sevemeyecek beni... Onu öyle eski evimizin salonundaki kanepede oturmuş, son yıllarda gittikçe boş bakan mavi gözleriyle bana bakarken görebiliyorum. Zihin ne ilginç şey... O artık yok ama ben her gözümü kapattığımda onu görebiliyorum, onunla konuşabiliyorum. Sil Baştan filmi geliyor aklıma. İnsan gerçekten sevdiği birini sildirebilir mi aklından? Acı çekmemek için hiç hatırlamamak, iyisiyle kötüsüyle tüm hatıraları unutmak... Ben istemezdim sanırım. Gözümü kapattığımda sevdiklerimi göremediğim bir dünyada yaşamak istemezdim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder