Bazen kendimi hayatta inanılamayacak kadar yalnız hissediyorum. Ve şimdi de yalnızlığımı dolduran tek insan beni hiç umursamıyor. Bilmiyorum, belki de ben aşırı kıskancım, benim hayal gücüm fazla çalışıyor, çok kötü niyetliyim. Ama tamamiyle haksız olduğumu da düşünmüyorum.
Ben burada sevgilimden kilometrelerce uzağım, o benim sayemde arkadaş olduğu kız grubuyla sinemalarda, ev partilerinde... Sinemaya gittiği gün ona defalarca mesaj atmama rağmen bana ne msj attı ne bir şey... Hem de sinemaya gidememişler bile. Bundan saatler sonra haberim oluyor tabi. Üstelik de telefonu açtığındaki o mutlu sesi, o gülüşmeler... Ben her saniye onu düşünürken onun aklına gelmemişim bile.
Şimdi de onlarla evde, eğleniyorlar, beni aklına bile getirmeden... Msj atmamasına alıştım zaten. Hatta o yoldayken tavır yaparak da veda ettim ona. Ama anlamadı ya da anlamak istemedi kim bilir... Burada biriyle tartışıp çok moralim bozukken onu aradığımdaysa gülerek yastık savaşı yaptıklarını söyledi bana. Arkada kız çığlıkları... Yastık savaşı ya yastık savaşı!! Amerikan filmlerinin klasik sevişme öncesi sahnesi, filmlerdeki tüm erkeklerin hayali... Evet tamam abartıyorum. Ama dediğim gibi; tamamiyle haksız olduğumu da düşünmüyorum.
O kadar moralim bozuldu ki o an... Oysa o anlamadı. Tavır yapıp kapatalım dediğimde de kapattı hemen. Bir süre sonra onu tekrar aradım, neye kırıldığımı anlatmak için. Ama konuşamadım bile. "Arkadaşlarımız" geldi, telefonu kapatmasını söylediler ve o da kapattı. Kırgın olduğum apaçık belli olduğu halde kapattı.
Şimdi de yiyemediğim bir yemeğin bulaşıklarını toplamak için kaldırılıyorum yerimden. Zaten günlerdir yiyemiyorum ki yemek. Her zaman benim yiyemeyeceğim yemekler yapılıyor. İnadına yapar gibi... Ne zaman buraya, köye, gelsek çok, çok kötü zaman geçiriyorum. Benim yiyebileceğim yemeklerin, yapmayı sevdiğim şeylerin en umursanmadığı yer burası. Et sevmediğimi, ciğeri ağzıma bile sürmediğimi, pişmiş domates, maydanoz, köy sütü, köy yoğurdu, hiçbirini yemediğimi ve asla yemeyeceğimi; iğrenç böceklerle dolu o lanet olası dağa çıkmayı sevmediğimi, hakkımdaki her şeyi en boş verdikleri; aç kalmama, mutsuz olmama en üzülmedikleri yer... Buradan da, burada olmak zorunda olmamdan da nefret ediyorum!
Ve şimdi hayatta en değer verdiğim insan da umursamıyor beni. Oysa o kadar mutsuzum ki son zamanlarda... O kadar iyi olurdu ki hayatımda bana destek olabilecek biri... Ama yok. Hayatta beni gerçekten umursayan değer veren kimse yok... Bunun yokluğunu o kadar derinden hissediyorum ki son zamanlarda. Sevilmediğimi, umursanmadığımı o kadar çok hissediyorum ki...
Birkaç gün içinde evime gideceğim. Yıllardır babaannemle yaşadığımız eve... Onun yokluğunu o kadar güçlü bir şekilde hissedeceğim ki orada... Onu çok özlüyorum. Kimseye belli edemiyorum ama onu çok özlüyorum. Onu bir daha göremeyeceğimi, bir daha öpemeyeceğimi düşündükçe kahroluyorum.
Keşke birileriyle paylaşabilseydim acımı. Birilerinin omzuna yaslanıp ağlayabilseydim doyasıya. Bunu yapabileceğimi düşündüğüm tek insanı da kaybettim çünkü biraz önce....
NOT: İnsanların neden üzgün olduğumu, neden ağladığımı sormalarından nefret ediyorum. Ve hemen "Sevgilinle kavga mı ettiniz?" diye düşünmelerinden de nefret ediyorum. Benim babaannem öldü! Ağlamak için, mutsuz olmak için bir başka sebebe ihtiyacım yok ki. Bir tek babaannem için ağlıyorum ben. Bunu söyleyenlerse halamın, teyzemin kızları. Kimi bir gün önce cenazede ağlama krizlerine girdiği halde söylüyor bunu, kimi uzaktan bakarak... Bu kadar kolay mı onlar için babaannemi unutmak? Oysa her an aklımda babaannem benim. Eski resimlerimize bakıyorum, anılarımızı canlandırıyorum kafamda. Her an aklımda... Belki de bundan sonra zihnimin bir kısmında hep onunla yaşayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder