Tatile girdiğimde ne düşünmüştüm biliyo musun? Buraya "sana" yazacaktım, "senin için" yazacaktım... Zaten sen bakmazsın buraya, tatil sonunda gösteririm, mutlu olursun diye düşünmüştüm. Hani şu senin eski günlüğüne yazdıklarım gibi... Sonra babaannemin olayı olunca vazgeçmiştim bu düşünceden.
Şimdi, sen benden nefret ediyorsun ben ise burada oturmuş "neden bunları paylaşacak hiç arkadaşım yok" diye düşünüyorum. Şu son 8 ay o kadar "seninle dolu" geçmiş ki şimdi dönüp baktığımda "seni" konuşacak "senden başka" kimsem kalmamış. Kimseye anlatmamışım ki yaşadıklarımızı. Karı-koca arasında yaşananlar karı-koca arasında kalır diye... Kimseye "sana" olduğum kadar yakın olamamışım ki. Bu beni çok mutlu ediyordu, şu ana kadar... Şimdi "sen" bana bu kadar kızgınken, benimle konuşmak bile istemezken omzunda ağlayacak kimsem yokmuş, kimsem kalmamış. Ben de "sana" anlatıyorum derdimi...
O kadar ağlamak isterdim ki şu anda. Ama bir evde misafirken insan kendiyle baş başa bile kalamıyor ki hıçkıra hıçkıra ağlayabilsin... Banyoda ağlayabildim bir tek, suyu açtım, onun sesine güvenip ağladım... Yaşadığım pişmanlıklar için; "sana" yaşattığım hayal kırıklıkları için; yaptığım, "seni" üzen herşey için... oysa hayatta en çok istemediğim şey bu biliyor musun? "Seni" üzmek... Sevgilimi, dostumu, kocamı, sırdaşımı, bazen omzuna yaslayıp ağladığım, bazen beraberce kahkahalarla güldüğümüz adamı, ilk aşkımı, son aşkımı, hayatımda gördüğüm en iyi insanı, "seni" üzmek...
Beni en çok üzen, kalbime durmaksızın saplanan hançer ne biliyor musun? Hani dedin ya: "Ben sana anneme babama bile güvenmediğim kadar güvendim, şimdi her sözünü sorguluyorum" işte bu. Aklımda bu lafın dönüyor sürekli, kalbim hançerden bin bir parça... Ben bunu "sana", bana bu kadar güvenen birine nasıl yapabildim, nasıl kırabildim bana olan güvenini? İşte beni öldüren bu.
Hani bir kural vardır ya, bilir misin bilmem? Evlilikte kocanla ne kadar kavga edersen et yatağa küs girmeyeceksin. İşte biz şimdi bu kuralı yıkıyoruz sevgilim. Bak, küs giriyoruz yatağa.. Ama ne var biliyor musun? Ben her gece yaptığım gibi "seni" yanımda hayal ederek uyuyacağım bu gece. Yanımda "sen" olmadan hiçbir gece geçirmedim ben. Hep "seni" varsaydım yanımda, bana sarıldığını, "İyi geceler karıcım" dediğini... Bu gece de değişmeyecek bu. Hatta sanırım hiçbir gece değişmeyecek, benden ayrılsan bile...
Daha bu akşam demiştin ya bana "Seni düşünmediğim, seni yanımda varsaymadığım bir saniyem bile geçmiyor" diye. Ben de demiştim ya hani "Saplantılısın yani" diye. Asıl ben saplantılıyım sevgilim, asıl ben saplantılıyım. "Sen" bilmiyorsun bunu. Bilmiyorsun "seni" ne kadar sevdiğimi, anlamıyorsun. Gerçi bugünden sonra fark etmiyor değil mi "senin için"? "Seni" ne kadar sevdiğimin bir önemi yok artık, hiçbir zaman da olmayacak. Oysa ben burada sonsuza dek, hep "seni", yalnız "seni", en çok "seni" seveceğim. "Sana" yemin ettiğim gibi, başka kimse bakamayacak gözlerime "senin gibi", tutamayacak ellerimi, dokunamayacak bana "senden başkası". Sadece "sen", yalnızca "sen", hep "sen"...
Ağlayamamak çok koyuyor insana sevdiğim. Bu yazıya başladığımdan beri her an fışkırmak için zorluyorlar gözlerimi göz yaşlarım, her an ortaya çıkmaya hazır hıçkırıklar dizildi boğazıma. Kendimi tutmaya çalışıyorum, bu kadar zorlamaya rağmen arada bir birkaç damla göz yaşı dökülüveriyor gözlerimden. Hıçkırmamak için dudaklarımı ısırıyorum kanatırcasına, bilirsin kendi canımı acıtabilirim ben. "Sana" söz verdim bir daha yapmıcam diye... Ne demiştin, "Ben buna değmem" mi? Oysa anlamıyorsun, bazen kendi canını kendin yakmak bir başkasının yakmasından daha az acıtıyor. En azından kalbim sızlamıyor, ellerim kanarken duruyor kalbimin sızısı. Gerçi şu anki sızıyı dindirebilecek bir acı düşünemiyorum. Belki de kalbimi kanatmak bu sefer... Belki o şekilde diner bu sızı. Ama bende onu yapacak cesaret var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder