Bugün babaannemden bahsetmek istiyorum. Kendisi 79 yaşında, şimdiye dek çoook şey yaşamış biri. O daha çocukken ölmüş annesi, babası da yeni biriyle evlenmiş. Hiç sevmemiş onu üvey annesi, bir sürü erkek kardeşinin arasında tek kız olduğu için o yapmış hep evin işini. Ayağının baltayla yaralanması da o günlere denk geliyor sanırım. O yüzden hiçbir zaman yardımsız yürüyemez babaannem. Hele son zamanlarda kemik erimesi çıktığından beri hiç...
Babaannem gelinlik yaşa geldiğinde üvey annesi onun hakkında dedikodular çıkarmış köyde, bu yüzden kimse almamış babaannemi. En son 19 yaşında dedemle evlenmiş işte. Genç yaşında prostat kanserinden ölen, hiç tanımadığım dedemle... Oysa babası o zamanlar Konya'nın büyük kısmına sahip olan, kadı torunu, sarışın mavi gözlü güzel babaannem bundan çok daha iyi bir evlilik yapabilirmiş kuşkusuz. Kendi zenginliğine, kendi güzelliğine denk bir evlilik... Ama olmamış. Dedemle mutlu oldular mı, bilmiyorum. Ama halamlar der ki dedem hep el üstünde tutarmış babaannemi, her istediğini yaparmış. İşte bu yüzden de halamlar çok acı çekmiş.
Babaannem hep tembel biriymiş. Daha genç ve sağlıklıyken bile hastayım diye otururmuş baş köşeye. Halamların okula devam edebilmesi için şart koymuş: "Benim evimin işini yapsınlar da gidebilirler okula" Halamlar daha ilkokula giderken başlamışlar ev işlerine. Yemek, temizlik, bulaşık, çamaşır; evin her işini onlar yapıyormuş. Belki de bu yüzden yaşlı ve hastayken iki halam da bakmak istemedi ona.
Sanırım babaannemden en çok annem çekmiş. Zaten geçen gün yoğun bakımda yatarken helallik istemiş babaannem annemden, "En çok sana yük oldum" demiş. Haklı da... 22 yıllık evliliklerinde hep yanlarındaydı. Daha evlenir evlenmez aynı evde yaşamaya başlamışlar. Ne zaman kalkacaklarına, ne zaman duş alacaklarına bile karışıyormuş babaannem. O zaman sağlığı da yerindeymiş tabi, az çektirmemiş anneme. Herkes der ki annemde peygamber sabrı varmış. Hem babaanneme hem de her daim agresif ve şımarık kardeşime katlanabildiği için... Evet öyledir annem, kimse onun kadar katlanamazdı bu şeylere.
Babaannem çok çekmiş. Küçüklüğünde üvey annesinden, gençliğinde kaynanasından... Ama çok da çektirmiş bu yüzden. Kızlarını nefret ettirmiş kendisinde. Üç oğlunu ise çok sevmiş. Hele en büyük iki oğlunu, iki amcamı, ailenin hayırsızları olmalarına rağmen, kaç defa aile işlerini batırmalarına rağmen, kendisini o kadar arayıp sormamalarına rağmen çok sevmiş.
Bunlar hep bana sonradan anlatılanlar. Babaannemin çektiklerini de çektirdiklerini de başkalarından duydum ben. Benim tanıdığım babaannem ise melek gibi bir insandı bana göre. Torunları arasında en çok beni sevdiği ve bunu her yerde belli ettiği içindir belki de. Görünüş olarak ona çok benzediğim için seviyor beni, çok sevdiği küçük oğlunun ilk kızı olduğum için, ailenin en başarılısı olduğum için. Evet belki diğer torunlarına haksızlıktı bu ama ben bunun farkına varana kadar çoktan yoğun bir babaanne sevgisi kök salmıştı içime.
Ve şimdi, o ölmek üzere. Bunu kesin bir şekilde bilemeyiz tabi, ne de olsa iki defa bitkisel hayata girip doktorların "artık uyanması çok düşük ihtimal" dediği anda uyandı o. Doktorun "masada kalır" dediği mide fıtığı ameliyatından kalktı o. Böbrekleri, safra kesesi olmamasına; diabeti, hipertansiyonu ve kolesterolü olmasına rağmen yaşadı o. Evet, bir poşet dolusu ilaç alıyor; evet, haftada üç kez dialize giriyor; evet, aslında sadece doktorlar sayesinde yaşıyor ama yaşıyor işte. İki hafta önce anjiyo oldu yeniden. Daha önce de olmuştu, midesine giden damarlar tıkanmıştı. Hala da tıkalı biri, diğeri ise %30 açık sadece. Neyse işte, tekrar anjiyo oldu, kalpten çıkan damarlar tıkalıymış, bypass olması gerekiyormuş. Olmazsa kalp krizinden ölür diyor doktoru. Ama olursa da kaldıramazmış vücudu. Antalya'da, Isparta'da, Ankara'da; bulabildiğimiz tüm doktorlarla konuştuk. Hepsi sözlemiş gibi aynı şeyi diyor: "Vücut vadesini doldurmuş."
Bunu duymak o kadar kötü ki... Evet biliyoruz herkes bir gün ölecek. Ama insan hiçbir zaman hazır olamıyor işte, hiçbir zaman sevdiğinden vazgeçemiyor. Sonra babaannemin kötüleştiği haberi geliyor. İstemsiz gözyaşları dökülüyor hepimizin gözlerinden. Sadece yanına gidebilmek, onu görebilmek istiyoruz. Hiçbirimizin elinden birşey gelmeyecek olsa da...
Hiçbir doktor önermiyor ameliyatı, hatta "Yerinden bile kıpırdatmayın, yormayın hastayı" diyorlar. Ama babaannem istiyor ameliyatı, ağrıları geçsin istiyor. İşte bu yüzden, ölüp giderse "Keşke ameliyatı yaptırsa mıydık, iyileşir miydi" diye düşünmemek için ameliyatı kabul ediyor babam. Tüm hastalığı boyunca babaannemle ilgilenen o olduğu için söz sahibi o bu konuda. Ankara'ya naklediyoruz babaannemi. Ameliyatı kararlaştırıyoruz, hiçbirimizin istemediği ameliyatı. Sonra beklenmedik bir şey çıkıyor, ciğerlerinde su buluyorlar babaannemin. "Zatürre" diyorlar, "ameliyatı yapamayız"
Şimdi elimizden hiçbir şey gelmiyor. Bekliyoruz sadece. Gittikçe kötüleşiyor babaannem. Gittikçe sona yaklaşıyoruz, hissediyorum. Korkuyorum; her daim hayatımda olan, derinden sevdiğim bu kadını kaybetmekten çok korkuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder