İnsanın ailesi her zaman için bir başka oluyor değil mi? İster benimkiler gibi arada küçük sürtüşmeler olsun, ister bazılarınınki gibi büyük sorunlar... Ailen senin için hep çok değerli oluyor. Binlerce kez kırabilirler seni ama sen yine de bir sonraki kırılma için tekrar kalbini açarsın onlara. Aileler... Hem sevdiğin hem nefret ettiğin, hem farklı olmak hem onlar gibi olmak istediğin, özendiğin ve küçümsediğin...
Ailemi seviyorum. Bunu içimden gelerek söylüyorum. Annemi seviyorum. Kardeşimi seviyorum. Ve babamı çok, pek çok seviyorum. Bunun yanında nefret de ediyorum onlardan. Babamdan bana çok karıştığı için, kardeşimden beni kıskandığı için, annemden... Annem mükemmeldir. Ama hep diyorum ya; eğer annem olmasaydı onunla asla arkadaş olamazdık... Demek istediğim de bu. Kan bağı ne çok şeyi değiştiriyor. Hiç uyuşamayacağın insanlara karşı içinde hep bir parça sevgi olmasını sağlıyor. Nefret de etsen onlardan kopamamanı sağlıyor.
Peki ya gerçekte var olmayan bir bağ nasıl yapıyor bunu? Öyle ya, somut bir şey yok bizi onlara bağlayan. Kan bağı... Aynı kandan olmayan aileler nasıl seviyor peki birbirini böyle koşulsuzca... Bir yerlerde okumuştum ki bebekler annelerinin yüzlerini ve seslerini diğer her kadına tercih ederlermiş. Oysa babaları için böyle bir şey yok. Peki doğduğumuzda olmayan bu bağ nasıl kuruluyor aramızda? Bize gösterdikleri ilgiyle mi? Hayır. Ailesinden ilgi göremeyen çocuklar bile hala onları içten içe sevmeye devam ederler. Hayat döngümüzün bir noktasında, bir hareket ya da bir söz olmalı onları koşulsuzca sevmemizi sağlayan. Sonuçta "çocuk kalbi" değil mi bahsettiğimiz? Her daim saf... Her daim sevmeye ve sevilmeye muhtaç...
Ve bazı kadınlar vardır. Her daim sevmeye ve sevilmeye muhtaç... Hep çocuk mu kalmışlardır onlar? Yoksa çocukken bulamamışlar mıdır aradıkları koşulsuz sevgiyi? Şımarık mıdırlar, yoksa sadece biraz kırgın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder