Son günlerde biraz uykusuzluk yaşıyorum. Az önce Bad Teacher'ı, sonra da Letters to Juliet'i izledim. Bana göre gecenin bir yarısı izlenecek tek film türü dublajlı romantik komedilerdir. Hatta o filmi daha önceden izlediysem daha bile iyi olur, böylece merakımı cezbedip beni uyanık tutmayacağından emin olabilirim. Eğer elimin altında böyle filmler yoksa veya olanları sıkacak kadar çok izlediysem geriye her zaman izlenebilecek tek film kalır: Harry Potter. Her defasında birinciden başlar, ve birkaç ay içinde tüm filmleri tekrardan izlemiş olurum. Bu hafta üç defa Harry Potter ve Azkaban Tutsağı'nı açtım, yarısında uyuyakaldım ama bilgisayarı kapatmadığım için film sonuna dek oynadı üç defasında da. Ve bu yüzden bilinçaltıma Harry Potter'ın yerleştiğinden şüpheleniyorum ama aynı durumu daha önce defalarca yaşadığım için muhtemelen çoktan bilinçaltıma kazınmıştır ve bunu dert etmek için de çok geç:)
Neyse, aslında bahsedeceğim şey bu değildi. Letters to Juliet'i izledim ve filmden NEFRET ettim! Bir kere aldatma temasından nefret ederim. Ama eğer bu temayla birlikte aldatmanın yol açtığı psikolojik buhran işlendiyse o zaman ortaya ilginç bir film çıkabilir. Ama bunun gibi, sevgilisini aldatan ama bu konuda pişmanlık duymayan, sevgilisinden de ayrılmayan ama filmin son 15 dakikasında sevgilisinden ayrılıp da kendini diğer adamın kollarına atıp ona "sırılsıklam aşık olduğunu" söyleyen kadın tipi beni delirtiyor. Yani hayatım, allah aşkına iki dakikada nereden aşık oldun elin adamına? Hayır benim sevgilime aşık olmam kaç ayımı aldı, sen adamla bir kere öpüş sonra hemen aşık ol. Nasıl bir öpücükse artık... Bir diğer nefret ettiğim konu da ilk aşkını arayan Claire karakteri. Yani adamdan 50 yıl önce ayrılmış, bir başkasıyla evlenmiş, bir aile kurmuş, bir anda her şeyi silip ilk aşkının peşine düşüyor. E noldu senin kocana? Sende hiç mi değeri yoktu ki hala 50 yıl önceki adama aşıksın, onun verdiği yüzüğü kolye olarak taşıyorsun? O zaman ne evliliğin değeri kaldı ne de kurduğun ailenin...
Hayır bir de bu filmlerde hep şöyledir; sevgilileriyle bir zilyon yıldır çıkıyorlardır, evliliğin kıyısına gelinir ama bir türlü emin olamamışlardır, o sırada bir erkek görüverirler, iki gün birlikte vakit geçirirler sonra hoop aşk... Hayır bir de neden tüm konuşmalar bir yapmacık, bir eğreti durur bu filmlerde? Bu cümleleri kim yazıyor? Neden gerçek hayattaki gibi konuşamaz hiç kimse? Ve bir de tabii benim en nefret ettiğim olay var: neden son dakikalarda mutlaka birileri sahneye filan çıkıp da 200 kişinin önünde bir ilan-ı aşk konuşması yapmak zorundadır? Ya da illa ilan-ı aşk olmasına gerek yok, hani hiçbir normal insanın 200 kişi önünde yapmayacağı kadar kişisel ve saçma bir konuşma... Küçüklüğümden beri ne zaman filmlerin bu kısmına gelinse kulaklarımı tıkar ve başımı ya bir yastığın altına ya da bacaklarımın arasına kıstırır ve bitmesini beklerim. Onlar konuştukça ben kendimi rezil olmuş gibi hissederim hep. Sanırım ilginç bir durum ama ben kabullendim artık. Gerçi annem hala her seferinde aynı şaşkın ifadeyle "Napıyorsun?" demeyi sürdürüyor:)
Romantik komedi filmlerindeki sevmediğim şeylerden bahsetmişken sanırım "zaman kaybı" olarak niteleyebileceğim Romantik Komedi 2 filminden de bahsedebilirim. Hayır zaten film tamamen yabancı filmlerden sahneler seç-birleştir-al sana senaryo şeklinde yapılmış. Anlamadığım nokta da acaba gerçekten bunu çakmayacağımızı mı düşünüyorlar? Bu ülkede yabancı film izleyen çok geniş bir kitlenin varlığını açıkça yok sayıyorlar ki böyle bir şey yapabiliyorlar. Bir de kopyaladıkları filmlerin en azından izlenebilir olmasına rağmen bu film nasıl bu kadar yapmacık, bu kadar saçma olabiliyor? Ama buna rağmen imdb'de 5.7 almış ki filmin "esinlenildiği" Monster-in-law 5.2 , Sex and the City 5.2 , Leap Year 6.2 alırken (Hangover'ı söyleyemiyorum, puanı filmin kalitesini belli ediyor zaten) kim ona bu kadar puan vermiş gerçekten anlamıyorum. Senaristi kim bilmiyorum ama tanıyan bilen varsa allah aşkına neyin kafasını yaşadığını sorabilir mi? Hayır yani zaten sahneler "esinlenilmiş", senaryoyu yazmak ne kadar zor olabilir ki? Ama replikler on yaşındaki biri yazmış gibi. Arada devasa kopukluklar, film biterken havada kalmış saçma sapan şeyler var. Hani yani Ajda Pekkan şarkı söylerken sahneye atıldıkları o aptal kısmı koymak yerine havada kalan şeyleri bitirselermiş ya. Bir de bu filmi vizyona girmeden o kadar kişi izliyor, hiçbiri mi dememiş "Hacı bu ne?" . Korktuğum üzere üçüncüsü de gelecek bu filmin, o zaman da Gürgen Öz üzerinden ilerletip "What to Expect When You're Expecting" çakması koyarlar önümüze, ne de olsa kimsenin haberi yok bu filmlerden ya...
Çok fazla laf söyledim ama iyi geldi, rahatladım. Bunu okuyan birileri varsa; bana laf söyleyemeyeceğim romantik komedi filmleri önermek isteyen olursa buyursun yazsın:)
Bu arada tüm söylediklerimin yanında; romantik komedilere bayılıyorum:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder