Kırılmak kelimesini düşünüyordum. Hani kırılmak deyince hep kalbin kırılması anlaşılır ya. Hani kalbinde hissedersin bu hissi. Bence yanlış.
Ben kırılmayı kalbimde hissetmiyorum. Sanki iki göğsümün arasından bir çatlak oluşuyor, aşağı doğru yamuk yumuk ve acı verici bir şekilde ilerliyor. İşte böyle kırılıyorum bence. Sanki bedenim bir kaya parçası gibi; iki göğsümün arasına indirilen hançerle çatlıyor ve ilerliyor bu çatlak. Ama göbeğime varmadan duruyor ilerlemesi. Ve bir anlık acıyla ellerini orada birleştiriyorsun. İki göğsünün arasında. Sadece senin görebildiğin o çatlakta... O çatlağı kapatmak istercesine duruyor orada ellerin. Çatlak kapanmıyor. Acı artıyor. Gözlerine yaşlar doluyor istemsizce. Gözlerini kırpıp uzaklaştırmak istiyorsun yaşları. Yenileri geliyor. Göz kapakların engel olamıyor coşkun bir dere gibi hücum eden gözyaşlarına. Gözyaşları yanaklarından aşağı akmaya başlıyor. Çenene geldiklerinde durmayıp hızla boynuna damlıyorlar. Orada artık güçlerini kaybetmiş gibi, yavaş yavaş akıyorlar iki göğsünün arasına. Anka kuşunun gözyaşları gibi o çatlağı iyileştirmek için geliyorlar. Ama işe yaramıyor. İyileşmiyor o çatlak. Eski bir evin duvarlarında olduğu gibi, sonsuza dek orada kalıyor. Bir depremle yıkılabileceklerini gösteren o duvarlar gibi, bir başka darbede sonsuza dek kırılabileceğini, parçalanabileceğini gösterircesine...
Senin ellerinin, senin gözyaşlarının kapatamayacağı o çatlak; seven bir adamın dudaklarının dudaklarında bıraktığı ateşle, seven bir adamın ellerinin saçlarında gezinmesiyle, seven bir adamın gözlerinin bir duygulu bakışıyla... Seven bir adamla... Sadece sevgiyle... Sadece şefkatle... Sadece aşkla... Ne kadar kolay kapatılabilir aslında.
Bunun farkında olmasını dilediğimiz tüm erkeklere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder