30 Haziran 2014 Pazartesi

Heartstrings ve bana kattıkları: CNBLUE!!

Heartstrings... Bu konudan bahsetmeyi ne kadar hevesle bekliyordum. Zihnimden en az 20 tane başlangıç planlamıştım bile ve şimdi bunu yazmaya resmen takatim yok. Hem fiziksel hem ruhsal açıdan... Şu an kendimi normalde olduğumdan farklı hissediyorum. O yüzden yazı stilim değişmiş gibi geliyor ama bilemiyorum. Bu yazı bittikten sonra sevgilime sorarım, ne de olsa bunu bilebilecek tek kişi o:)
14 Haziran cumartesi günü ehliyet sınavım vardı. Direksiyon değil, teorik kısmı.. Bu yüzden de perşembe ve cuma çıkmış soruları çözmeye karar vermiştim. Ama geçen haftaki "İtazura na Kiss" manyaklığımı biliyorsunuz. Animeyi de bitirdikten sonra o hevesle insanların daha çok beğendikleri Tayvan (ya da Tayland. Bu ülkelerden birinden telefon bile satın almış olmama rağmen hala hangisinin hangisi olduğunu ayırt edemiyorum!:D ) versiyonuna başladım. Ama ilk bölümün 20 dakikasını izledikten sonra bölümlerin animeyle neredeyse ortak gittiğini fark ettim. Ve anime bölümleri 25 dakikayken bu 65 dakikaydı! Yani zaten daha izleyeli 1 gün bile geçmeyen bölümlerin (evet animeyi 24 saat içinde bitirdim) daha da uzatılmış versiyonlarını izlemem gerekiyordu. O yüzden de bıraktım ve bu benim için "İtazura na Kiss" manyaklığımın sonu oldu.
Sanırım bu çarşamba günüydü. Çarşamba gününü dışarıda geçirdim. Akşam döndüğümdeyse can sıkıntısıyla yeni bir diziye başlamak istedim. Bazı bloglarda eğlenceli ve hoş vakit geçirtecek bir dizi olarak bahsedildiğini gördüğüm "Heartstrings"e başlamaya karar verdim. O gece diziye başladım. İzledim, izledim, izledim... Uyuduğumda saat 5'ti ve sanırım 6 ya da 7 bölüm izlemiştim. 3-4 saat uyuduktan sonra uyandım ve daha yataktan kalkmadan yanımda duran bilgisayarı açtım ve izlemeye devam ettim. İzledim, izledim, izledim... 11. bölümdeyken bir ara vermiş olmalıyım çünkü sevgilimle konuştuğumu ve ona heyecanla dizide Lee Shin'in sahnede şarkı söyleyip sonra da kızı öptüğü çok romantik sahneyi anlattığımı hatırlıyorum. Sonra tekrar izledim, izledim izledim...
14. bölümde kardeşim geldi yanıma. Ona bir milyon defa Kore dizilerini seveceğini, birlikte izlememizi söylesem de inatla izlemiyordu. Yanımda otururken nasıl olsa sadece şarkı çalıyor diye kulaklıkları çıkardım ve bir yandan onunla konuşurken bir yandan da diziyi izledim. Böylece o da benimle birlikte izledi. Arada ona bazı eski bölümleri açarak konudan bahsettim. Beraber eğlenerek 14. bölümü izledik. Sonra da 15. bölümü, ve final. Gerçi kardeşim sonuna kadar dayanamadı. 15. bölümün ortasında sıkılıp kaçtı ve sadece yarım saat sonra dizinin sonunda nolduğunu sormak için uğradı.
Bu benim Heartstrings'i nasıl 24 saatten kısa sürede izlediğimin hikayesidir.
Dizi bittikten sonra aklımı boşaltıp ehliyet sınavına çalışmak istedim çünkü perşembe akşamı olmuştu ve ben hala çalışmaya başlamamıştım. Bu arada derslere girmediğimi ve bu konuda herhangi bir fikrim olmadığını da belirtmeliyim. Yani çalışmalıydım ama yapamadım. Çünkü hayatımda ilk defa bir dizinin müziklerini bu kadar beğenmiştim. Sadece ve sadece onları dinlemek istiyordum. Hatta diziyi hemen tekrardan izlemek istiyordum. Bunu engelleyen tek şey ehliyet sınavına çalışmam gerektiğini bas bas bağıran sorumluluk duygumdu. Ben de özel bölüm diye geçen bir bölümü izledim ki o da sanırım ilk 8 bölümden bazı sahnelerin birleştirilmesiyle oluşmuş bir bölümdü ve beni biraz tatmin etti. Sonrasında gece olmuştu ve babam yatarken interneti kapatmıştı. Ben de tekrar açmak istemedim, bu yüzden de video izleyemiyordum ama telefonumun internetiyle bulabildiğim TÜM bloglarda "Heartstrings"le ilgili şeyleri okudum, okudum, okudum...
Sonra nasıl olduğunu bilmiyorum, bir anda CNBLUE dinlemeye başladım. Ama buna gelmeden önce... Size "Heartstrings" hakkında benim düşüncelerimi anlatacağım.
Bulabildiğim tüm blogları okuduğumu söylemiştim. Yani neredeyse her blogun diziyi acayip derecede eleştirdiğini biliyorum. Ben böyle düşünmüyorum. Daha doğrusu düşünmüyordum. Şimdi geri dönüp baktığımda o hisleri sisler ardında görüyor gibiyim. Artık benim değiller gibi. Çok geride kalmışlar gibi.
Heartstrings için hayatımda izlediğim en şirin dizi dediğimi hatırlıyorum. Büyük bir heyecanla izlediğimi hatırlıyorum. Evet final bölümünde batırdılar. Saçmalık. Ama kalanı şirindi bence.
Gerçi sevgilimin bir teorisi var: dünyanın en saçma dizisini bile hiç ara vermeden izlersen beğenirsin. Bende de böyle olmuş olabilir:) Ama yine de sırf şu eve götürülüp beslenesi dünya tatlısı şey için bile izlenebilir diye düşünüyorum. Yani düşünüyordum. Şu an fikirlerim biraz değişti ama bu başka bir zamanın konusu...


Bundan önceki kısmı şu andan iki hafta önce; tüm gün eşya paketledikten sonra kolilerle dolu odamda, taşınma yorgunluğuyla bitmiş bir şekilde yazmıştım. Sonrasında çok şey oldu, taşınmamız bir macera, yerleşme(me)miz ayrı bir macera, sonra otel olayı, en son da finalim ve işte burada karşınızdayım:)
O zaman o kadar bitkindim ki düşünmeye bile takatim yoktu. Hatta bu yazıyı nasıl yazabildiğimi bile anlayamıyorum. Ama bundan sonra bahsederim. Şimdi gelelim bu yazının esas konusuna: Heartstrings.
Dizi klasik gençlik dizisi formatında. Konservatuar, yaklaşan bir müzikal, okuldaki kızların ölüp bittiği havalı bir gitarist, nedense kore dizilerinde hep daha kötü daha ezik durumda olan kızımız, bunların önce tartışıp sonra aşık olup sonra araya olaylar girip sonra tekrar barışmaları vb vb... Bunları hepimiz biliyoruz. Bu diziyi benim için sevimli kılan şeylerden biri önceden de belirttiğim gibi Kang Min Hyuk'un oynadığı salak ama sevimli baterist karakteri. Sonra çoğu kore dizisinde olduğu gibi aşırı dramaya, saçma sapan engellere sapmadan, konuyu fazla uzatmadan bitirmiş olmaları. Gerçi üzerinden iki hafta geçtikten sonra düşünüyorum da oğlanın eli sakatlandı, ameliyat, tekrar müziğe dönmek falan, Yeşilçam klişeleri var resmen dizide, daha ne olabilirdi:D Ama izlerken batmamıştı bana. Ya 24 saat içinde peş peşe izlediğim için ya da dizi sevimli karakterleri, güzel müzikleriyle gözlerimi kamaştırdığı için:) İki türlü de, bence bir sorun yok:)
Üzerinden iki hafta geçtiği ve arada başka bir diziyi daha bitirdiğim için (Heirs. Ona da sıra gelecek:) ) şu an çok söyleyecek bir şeyim yok. İkinci bayan veya ikinci erkek karakter diye bir şey koymamışlar diziye. Bence daha da güzel olmuş. Dizinin kötü kadın eksiğini zaten Kang Min Hyuk'un aşık olduğu kız yeterince karşılıyordu. Fazlasıyla tatlı, ilgili ve mükemmel ikinci erkek de benim aklımı karıştırmaktan başka dizide hiçbir halta yaramadığı için olmasa daha iyi. Böylece ikisi arasındaki ilişkiye daha güzel odaklanılmış bence. Gerçi o yönetmen ikinci erkek olacak gibi oldu, olsa da çok güzel olurdu, işler azıcık kızışırdı. Çünkü çok sinir oldum Lee Shin'in kendini bulunmaz hint kumaşı sanmasına, o yönetmen de kıza yazsaydı beyefendinin havası sönerdi, kıskançlık girerdi araya, ohh canıma değsin. Yalnız kendimle çelişiyorum, bir öyle bir böyle:D Ne kadar farklı farklı fikirlerim varsa diziyle ilgili...
Neyse, aklım şu ara çok dağınık. Zaten dizi de böyle bulutların arkasında kalmış, kendimi zorlayarak hatırlamaya çalışıyorum:D O yüzden en iyisi boşveriyim, bu yazı da böyle saçma sapan havada kalan bir yazı olsun:D
Sözün özü: Büyük beklentilerle izlemediğiniz müddetçe Heartstrings güzel, hoşça vakit geçirten, hafif bir dizi. Ben şahsen tavsiye ederim millete, ama "büyük beklentilerle izlemeyin" kısmını vurgulayarak:D Müzikler güzel, aklınıza da takılıyor, zaten yaz gelmiş, boş boş durmaktan iyidir:D Bu yazı da burada biter:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder